9 Nisan 2013 Salı

Strauss ve kızılderililer


Avrupa kentleri için yüzyılların aşılması bir yükselmedir, oysa Amerikan kentleri için yılların geçişi bir çöküştür.Çünkü onlar yalnızca yeni inşa edilmiş değillerdir, kurulurken kısa sürede yenilenmek için de kötü inşa edilmişlerdir.Yeni mahalleler kurulurken henüz tam anlamıyla bir kent öğesi sayılmazlar, çünkü öyle olmak için fazla parlak, fazla yeni, fazla neşelidirler.Daha çok bir kaç aylığına kurulmuş panayır,uluslararası sergi,fuar sanılabilirler.Bu süre geçince eğlence biter ve kocaman süs eşyaları ölür:cepheler pul pul olur,üüslup eskir, başlangıçtaki düzenlilik ,hemen yanda ,yeni sabırsızlığın zorunlu kıldığı yıkmalarla kaybolur.


Diyor Claude Levi -Strauss.(Hüzünlü Dönenceler, Yapı Kredi Yayınları).

Yapısalcılığın en önemli temsilcisi belki de. Felsefenin zekayı geliştirdiğini fakat aklı kuruttuğunu söyleyerek felsefeyi, başkalarının koyduğu kurallarla uğraşmak nafile diyerek hukuku bir yana bırakır ve kendini dil bilim ve antropolojiye adar. 2.Dünya savaşı bir fırsat olur. Çünkü Güney Amerika üniversitelerinde çalışma bahanesi olur bu durum. Orada halen ilkel kalabilmiş az sayıdaki kabile üzerinde benzersiz bir inceleme yapar. Onların dillerini, gramerini, kültürlerini,insani ilişkilerini inceler.

Yine Yapı Kredinin yayınladığı -Yaban Düşünce -ile birlikte okunduğunda yapısalcılığa sağlam bir giriş yapmış oluyoruz.
Elbette burada bu kadar geniş kapsamlı bir düşünürden bir kaç satırda bahsetmek olanaksız.

Ancak bakış açısı derinlerde, çok derinlerde.
Örneğin akrabalılığın temelini çözümlemesi dahiyane.

4.dereceye kadar kan hısımlarında evlenme yasağı çok sonradır diyor. (elbette karanlık çağlarda )
Klan,kabile aşamasında yaşayan ve rakip kabilelerin birbirini hayvandan farksız (deyimsel değil, gerçekten de hayvandan farksız görüyor ve avlıyorlar=yamyamlık ) gördüğü bir yapı diyor elbetteki gelişemez. Kız alışverişi muhtemelen tarihin ilk alışverişiydi ve bir zorunluluktu.Bu sorunluluk ensest yasağını bilinçaltına dek işleyen bir yasağa çevirdi diyor. Yakın akraban olan kızlar başkasınındır,aksi durumda sen de onların kızlarını alamazsın.



Yazarı ki yazar demek zor, Avrupa'nın bu yüzyıldaki en önemli bir kaç düşünüründen birisi, ortak AB anayasasının mimarı ,100 yaşına merdiven dayadıktan sonra kısa süre önce yitirdik , bu önemli düşünürün fikirlerini değerlendirmek haddime değil pek .

Ama bana ilkel kabilelere ve ilkel insana gereğinden fazla anlam yüklüyor gibi gelir. Örneğin onlara ilkel denmesine karşıdır, dünyayı ve evreni modern insandan daha iyi algılarlar diyor.
Bense katılmıyorum bu fikre. İlkel insanın doğayla uyumu değil de, doğadan faydalanma konusunda modern insandan yetenekli olması bir zorunluluk hayatta kalması için.
Diğer yandan ilkel insanın doğaya saygısı , doğayı sömürmediği de bana göre onları yüceltmiyor. Çünkü doğayı sömürmeleri pek olası değil henüz. Fütürsuzca avlanmaları bile hayvan neslini tüketmeye yetecek gibi değil.Basit bir yaşamları var, ama daha karmaşık yaşama zaten kültürleri ve çok eski zamanda zihinsel evrim zaten müsait değil.

Biraz açmak istiyorum. Örneğin biz Kızılderiler'i nasıl biliriz ?
Kızılderililer gerçekten doğasever miydi ?
http://www.rehberim.net/forum/tarih-...n-mektubu.html
Adresinde Şef Seatle'nin bir mektubu var. ABD başkanına yazmış.Çevrecilerin manifestosu.

Ve bu mektup dışında ''avladığı bizondan özür dileyen kızılderili'', doğaya saygılı kızılderili, ihtiyacı kadar avlayan kızılderili gibi imgelerle dolu kafamız.


İşin aslı , Şef Seatle bu mektubu hiç yazmamış. Mektup bir Amerikalı gazetecinin uydurması.

Kızılderililer çevreci mi ?
15. yüzyılda yalnızca dilleri için avladıkları bizon avı meşhur.Bizonları sürü halinde uçuruma sürüklüyorlar. Yüzlercesini oraya yönlendiriyorlar. Sonra hayvanlar korkuyor ve kendilerini kayalardan atıyor. Kızılderililer yalnızca aşırı lezzetli ve kan deposu dilleri kesip gidiyor.

Geyik avlama metodları da ilginç. bazen ormanı yakıyorlar sürüyü çıkarmak için.

Rakun neslinin ise kıta keşfedildiğinde bile tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalındığı biliniyor.



Elbette Kızılderililer kötüydü demek mümkün değil. Ama onlar dahil ilkel kabilelere gerçeküstü ve mistik anlamlar yüklüyor günümüz insanı. İnsanın özü bunlar diyoruz.

Doğayla iç içe yaşayan her toplum mutlaka doğanın dilinden anlıyor. Doğaya saygılı olan kabileler olduğu kadar onu aşırı sömüren kabileler de var.

Yani kısaca belirtirsek ''ilkel insan istese de doğayı yok edecek kadar sömüremezdi''.
Çünkü nüfusu,endüstrisi, üretimi,ekonomisi buna müsait değildi.


Straus'a dönersek.Durkheim sosyolojisi artık yetmiyordu.O sosyolojiye yapısalcılığı soktu. Foucault onun tahtını sarssa da Foucault ait olduğu yere, biraz geri plana geçecek ve yapıcalcılık tekrar tek hakim olacak modern sosyal bilimde bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder